Sene 1341 Mevsime Uydum (Sandıkçı Şükrü)
Sene 1341 Mevsime Uydum (Sandıkçı Şükrü) Türküsü Hakkında Bilgiler:
Türkünün Dili: Türkçe
Türkünün Yöresi: Rize
Türkünün Konusu: Eşkıyalık, Ölüm
Kaynak Kişi - Derleyen: Merdan Güven
Yayımlayan - Yayın Organı: Hamdi Tanses - Öyküleriyle Halk Türküleri
Yayın Yılı: 1997
Türkünün Hikayesi: Rize’nin şimdiki adı Portakallık olan Haldoz mahallesindeki bir düğünde kardeşinin bıçakla karnından yaralanması üzerine, kendisine haber verilen Sandıkçı Şükrü olay yerine giderek kardeşini kanlar içinde buluyor ve kardeşini yaralayan Abdi Ağa’nın uşağını (Bir anlatıma göre de Abdi Ağayı) orada vuruyor. Bu olay üzerine hapishaneye düşen Sandıkçı Şükrü bir süre sonra bazı arkadaşlarıyla birlikte hapishaneden kaçıyor ve dağa çıkıyor. Sandıkçı Şükrü, dağa çıktıktan sonra, yönetimle işbirliği yaparak kendisini hileyle zehirlemek isteyen biriyle, karısı Fadime’yi elinden almak isteyen başka birini öldürüyor. Sandıkçı Şükrü’nün adı bu olaydan sonra daha da yaygınlaşıyor. Fakirlere bir şey yapmaması zenginlerle mücadele etmesi yüzünden halk tarafından seviliyor ve destekleniyor. Bu ve benzeri erdemleri yüzünden kendisine yardım edenler çoğalıyor. Sandıkçı Şükrü’nün türküde adı geçen Perilizade adında zengin birine haberler göndererek, yoksullara mısırlarını dağıtmasını istediği, yoksa kendisini cezalandıracağı tehdidinde bulunduğu söylenir. Nitekim Sandıkçı Şükrü’nün isteğini yerine getirmeyen Perilizade’nin mısırlarını adamlarına toplattırdığı ve yoksullara dağıttırdığı yaşlılarca da anlatılır. Rize’nin Camiönü (Arkotil) mahallesinden Hüseyin Kutlu adında Sandıkçı Şükrü dönemine yetişmiş bir yaşlı “çevrede başı belaya giren Sandıkçı’nın yanına geliyordu. Sandıkçı hem geleni koruyor hem yardım ediyordu” diyor. Kardeşiyle birlikte, türküde adı geçen Urusba (şimdiki adı Uzunkaya) köyünde eski bir kahvede otururken, zaptiyeler çevresini sarıyor. Zaptiye çavuşu Abbas Çavuş, Sandıkçı’nın teslim olmasını istiyor, ancak Sandıkçı kabul etmeyerek Abbas Çavuş’tan çekip gitmelerini istiyor. Zaptiye çavuşu da bunu kabul etmeyince çatışma çıkıyor. Sandıkçı ve kardeşi zaptiye çavuşu ile birkaç zaptiyeyi öldürerek kaçıyor. Sandıkçı Şükrü’nün bu olaydan sonra bir ara yakalanıp zincire vurularak batıya gönderildiği fakat kapatılan yerden atlayıp Rizeli sandalcılar tarafından kurtarıldığı anlatılır. Birinci türküde ise, Sandıkçı Şükrü’nün Sinop kalesinde tutukluyken denize atladığı ve kurtulduğu anlaşılıyor. Sandıkçı Şükrü’nün yakalanmaması ve her geçen zaman içinde daha çok halk desteği sağlaması üzerine Trabzon valisi Kadir Paşa önemli sayıda adam toplayarak Sandıkçı’nın üzerine gönderiyor. Sandıkçı’nın üzerine gönderilen süvariler, kolcu kayıklarının reisi Varilcioğlu Sadık’ı da yanlarına alıyorlar. Sandıkçı Şükrü Of ilçesinin ikizdere köyü yakınlarında Sanlı adlı bir mezrada bir yaşlı kadının evinde otururken ihbar ediliyor. Çevresi atlılarca sarılıyor. Varicioğlu da yanlarında. Çatışmada Sandıkçı Şükrü vuruluyor.
Türkünün Sözleri:
Sene 1341 mevsime uydum
Sebep oldu şeytan bir cana kıydım
Katil defterine adımı koydum
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Sen üzülme anam benim dertlerim çoktur
Çektiğim çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Çok zamandır çektim kahrı zındanı
Bize de mesken oldu Sinop’un hanı
Firar etmeyilen buldum amanı
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Sinop kalesinden uçtum denize
Tam üç gün üç gece göründü Rize
Karşıki dağlardan gel oldu bize
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
ale yokuşunda sipere yattım
Hükümete şehre çok fişek attım
Tatlı yemeğime zehiri kattım
Ancak kendimden kestim gümanı
Sene 1320’de geldi emirler
Asker silahıyla dolu gemiler
Trabzon valisi kellemi diler
Artık bu derdimin dermanı olmaz
Baktım ki Varilci durur bir yana
Arkamı çevirdim inandım ona
Ne bilirim puştluk edecek bana
Dünyada puşt olan nâmdar olmaz
Kalk Sandıkçıoğlu yürü meydana
Duymadın yıkıldı o kayıkhane
İmansız gidersin tez gel imana
Karada gezenin imanı olmaz
Mağmura vardır iki yüz hane
Osman Süleyman Ekref’in yane
Dağılacaktır bütün cihane
Yürü reis yürü yok mu bi çare
Yürekten yanana olmaz mı çare
Hükümetin önü döndü mahşere
İğneyi bıraksan düşmezdi yere
Koca Sandıkçı’nın gövdesi yerde
Puştluktan vuruldum ona yanarım
Hava birden esti yelken dolaştı
Reis birader dümeni koyverdi kaçtı
Yürü reis yürü yok mu bi çare
Yürekten yanana olmaz mı çare
Urusba’ya vardım sabah üzeri
Dumanın gözlerim girmez bir yeri
Koca Sandıkçı’nın soldu gözleri
Puştluktan vuruldum ona yanarım
IV
Şöhretim Sandıkçı ismidir Şükrü
Gitmezdi kalbimden Hüdanın zikri
Bir ferdin olsaydı hayınlık fikri
Getirirdim onu aman zamana
Merdane gezerdim gayet bahadır
Fena söz dilimden olmazdı sadır
Dünyada bulunmaz ben gibi nadir
İki yüz senede bir tane
V
Bir ev yaptırmışım kaleye karşı
Kırk penceresi de kıbleye karşı
İçi donanmıştı tuğlayla taşı
Ormanda gezenin ocağı olmaz
VI
Bir konak yaptırdım yüksek bir yere
Yarım saat çeker bundan Fener’e
Kapısında kuyusu benzer kevsere
Suyunun emsali yoktur cihandas
Türkü: