Sefil Baykuş Ne Yatarsın Bu Yerde
Sefil Baykuş Ne Yatarsın Bu Yerde Türküsü Hakkında Bilgiler:
Türkünün Dili: Türkçe
Türkünün Yöresi: Kars
Türkünün Konusu: Ölüm
Kaynak Kişi - Derleyen: Âşık Ertuğrul ATAÇ, Âşık Cengiz YARANÎ - Merdan GÜVEN
Türkünün Hikayesi: Hafız Hıfzı hem öksüz, hem de yetimdir. Anası babası Hıfzı daha küçükken bu alemden göçüp gitmişler. Kimsesiz kalan Hıfzı'yı amcası yanına alır. Ona babalık yapar. Zaten amca baba yarısıdır demezler mi ? Hıfzı da kimsesiz kalınca amcasının yanına, yuvasına sığınır. Hıfzı biraz büyüyünce, onu bir hocanın yanına vermeyi düşünür amcası ve yengesi. Hıfzı hocanın yanında ders görmeye başlar. Hocası onu çok sever. Çünkü o hem çok zeki, çok saygılı, görgülü, hem de çok yetenekli bir çocuktur. Hocası da bu durumu çok geçmeden farkeder... Hıfzı'nın asıl adı Recep'tir. Ona Hafız Hıfzı adını işte bu çok sevdiği hocası verir. Köylüler de bu adı ona daha uygun bulup Hıfzı diye, hatta Hafız Hıfzı diye hitap ederler. Ay geçer, yıl geçer Hıfzı okumaya, öğrenmeye devam eder. Amcasının, teyzesinin çocuklarıyla birlikte oynayarak yılları geçirir... Yanında kaldığı amcasının bir kızı vardır ki, işte o Hıfzı'nın yüreğine sevda ateşini taa çocuk yaşlarda düşürür... Daha küçükken birbirlerine gönül veren bu oğlanla kız zamanla büyüyüp serpilirler... Çocukların birbirlerine ilgilerinin olduğunu amcası ve yengesi de öğrenir. Amcası bu duruma pek aldırmaz. Belki de çocukları evlendirirsek çok iyi olur," diye düşünür. Fakat yengesi "Aman kapımızda büyüyen bir sefile mi ben gül gibi kızımı vereceğim. İki cihan bir araya gelse ben kızımı o sefile vermem. Kimi yok, kimsesi yok. Kapımızda büyümüş; şimdi de kızımı istiyor. Meğer koynumuzda yılan beslemişiz" gibi sözlerle eşini etkilemeye çalışır. "Nasıl edip bu oğlanı buralardan uzaklaştırırım" diye planlar kurmaya çalışır. Boşa koyar dolmaz, doluya koyar almaz... O yıllarda da ulaşım çok zor. En yakın şehre çalışmaya giden birisi, nerdeyse bir yıl sonra dönüyor. Kars bu, dağlık, karlık bir memleket. Hele bir kış bastırdı mı aylarca köyden şehre, şehirden de köye gidip gelen olmazmış. Yengesinin aklına, Hıfzı'yı hem biraz çalışsın, hem de postaya gitsin diye Kağızman'dan Kars'a göndermek, gelir... "Hıfzı Kars'a giderse, dönene kadar ben kızımı başka biriyle başgöz ederim" diye düşünür... Gayesi Hıfzı'yı başından savmaktır. Oğlanı gurbete gönderelim şimdilik. Sonra da ardı sıra bir haber göndeririz o da geri dönmez, diye hayaller... Hıfzı'yı yola vururlar. Mevsim kış başlanğıcıdır. Hıfzı geçidi aşar ama tipiye tutulur. Zorluklar içinde tipiden kurtulup Kars'a ulaşır. (Bir rivayete göre de Hıfzı Kars'a okumaya gönderilir). Uzun bir süre şehirde hasta yatar. O uzaklara gittikten sonra köyde de birileri yatağa düşer. O da amcasının kızıdır. Kız meğer Hıfzı'nın gidişiyle, kavuşamamanın ıstırabı içinde ince hastalığa tutulmuş. Bu hastalıktan kurtulamaz ve ölür. Bu arada baharın ilk ayları gelmiş, karlar erimiş; Hıfzı da Kars'tan dönmektedir. Köye giderken mezarlıkta bir kalabalık görür. Kalabalığa yaklaşır ve kimin öldüğünü sorar. Gözleri yaşlı insanlar, "Amcanın kızı öldü" derler. İşte o an Hıfzı"nın dizlerinin bağı çözülür. Yığılır yere... Bir an sessiz, sakin dalar gider. Hiç ses duyulmaz ama gözlerinden boncuk boncuk yaşlar süzülür... Yüreği daha fazla dayanmaz. Alır sazını eline haykırırcasına, yalvarırcasına bir divane gibi hem ağlar hem çalar hem söyler... Öyle acı, öyle içli, öyle yanık söyler ki, bu sesi duyup da ağlamayan, sızlamayan, yaka yırtıp yaş dökmeyen kalmaz köyde. Hıfzı'nın yürekleri parçalayan yalvarış türküsü yankılanır Kağızman'ın dağlarında, yaylalarında. Hatta öyle anlatılır ki bu acı feryadı duyan kuzular, kurtlar kuşlar bile kendi dillerince ağlayıp yaş dökmüşler.
Türkünün Sözleri:
Sefil baykuş ne yatarsın bu yerde?
Yok mudur vatanın illerin hani?
Küskün müsün selamı mı almazsın?
Şeyda bülbül gibi dillerin hani...?
Aç kapıyı emmim kızı gireyim,
Hasta mısın hal hatırın sorayım.
Susuz değil misin bir su vereyim,
Ağzında kurumuş dillerin hani?
Ecel tuzağını açamaz mısın?
Açıp da içinden kaçamaz mısın?
Azad eyleseler uçamaz mısın?
Kırık mı kanıdın kolların hani...?
Aç mısın, yok mudur ekmeğin aşın?
Odan ne karanlık, yok mu ataşın?
Hanidir güveyin, hani yoldaşın?
Hani kapın bacan, yolların hani...?
Kara yerde mor menekşe biter mi?
Yaz baharda ishak kuşu öter mi?
Bahçede alışan, çölde öter mi?
Uyan garip bülbül güllerin hani?
Alışmış kaşların var mı karası?
Ala idi gözlerinin binası
Kocaldın mı onbeş yaşın Suna'sı,
Yok mudur takatin, hallerin hani?
Körpe maral idin dağlarımızda;
Dolandırdın solu sağlarımızda;
Taze fidan idin bağlarımızda;
Felek mi budadı dalların hani?
Her gelip geçtikçe selam vereyim,
Nişangah taşına yüzler süreyim.
Kaldır nikabını yüzün göreyim,
Ne çok sararmışsın alların hani?
Daha seyrangaha çıkamaz mısın?
Çıkıp da dağlara bakamaz mısın?
Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın?
Ver bana tutayım ellerini hani?
Civan da canına böyle kıyar mı?
Hasta başın taş yastığa koyar mı?
Ergen kıza beyaz donlar uyar mı?
Al giy, allı balım şalların hani?
Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın?
Yok mu lamban çıran yakamaz mısın?
Hani kapın bacan bakamaz mısın?
Her yandan kapanmış yorganın hani?
Bilmem çektiklerin acep zar mıdır
Orda yastık döşek, yorgan var mıdır
Arkan tahta duvar, önün yar mıdır
Her yandan kapanmış yolların hani?
Bir koyun kuzudan ayrı ki durdu,
Yemez mi dağların kuşuyla kurdu?
Katardan m’ayrıldın şahih mi vurdu?
Turnam teleklerin tellerin hani?
Düğününde acı kahve içildi.
Rüzgar vurdu sinelerin açıldı.
Gelin gider iken kefen biçildi.
Kumaş beste beste şalların hani?
Sen de Hıfzı gibi erken uyandın;
Uyandın da taş yastığa dayandın;
Aslı Kerem gibi kavruldun yandın;
Rüzgar mı savurdu küllerin hani?
Türkü: