Geden Deyin Han Çobana
Geden Deyin Han Çobana Türküsü Hakkında Bilgiler:
Türkünün Dili: Türkçe
Türkünün Yöresi: Kars
Türkünün Konusu: Sevda, ölüm
Kaynak Kişi - Derleyen: Calal AYDIN - Âşık Şeref TAŞLIOVA
Yayımlayan - Yayın Organı: Âşık Şeref TAŞLIOVA - Türk Folklor Araştırmaları
Yılı: 1978
Türkünün Hikayesi:
Kars, Anadolu’muzun kuzeydoğusunda, atalarımızın, anayurdumuz Orta Asya’dan
geçiş ve göç yolları arasında köprü olmuştur. Çeşitli kültür ve uygarlık kalıntılarını
sinesinde saklamıştır. Zengin bir folklora sahiptir. Biz bunun derinliğine girmeden
derlemiş olduğumuz türkülü birçok hikâyenin bir tanesini ele alacağız.
Bu türkülü hikâye, Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Şöregel adıyla anılan verimli
düzlük bir arazinin içinden geçen Arpaçayı Suyu ile Kars Suyu’nun birleştiği “Mugan”
denilen yerde, “Aslanhana” ve “Kineyi” (Yalçınlar) köyünün arsında geçer. Vakti zaman
içinde, “Mugan” denilen yerde bir köy varmış. O köyde zengin, varlıklı bir ağa varmış ki,
sürüsü su bulandırır. Bu ağanın üç kızı varmış. Büyüğü “Saram” veya “Saran” adında. İki
bacısı da kendinden küçük... Bu ağa kızı öyle güzel ki, uzun boylu, ince belli, kalem kaşlı,
sırma saçlı, kamış parmaklı, sedef dişli, aklı güzelliğine, güzelliği aklına uygun bir kız...
On parmağında on hüner var. Halı, haça kilim geve dokur. Farmaçın (ipten dokunan ve
içine yatak konulan göç sandığı) en güzelini dokur. Koyun sağmak, inek sağmak, at
binmek hepsi bir tamam, Saram da mevcut.
Saram’ın babasının sürüsüne giden bir serkâr (baş çoban) var. İsmi, Han. O da
yakışıklı, uzun boylu, sık saçlı, geniş alınlı, babayiğit bir delikanlı. Koyunları otlatırken bir
gün anaç (sağın) koyunu ağıla getirir. Çobanlıkta adettir, çoban berenin (ağıl) kapısında,
bir taş üzerinde oturur, koyunun başını tutar bir veya iki kadın da süt sağarmış. Bu gün süt
sağmak için Saram gelmiş. Han Çoban koyunu tutmuş, kız sağmış. Ama o arada
gözlerinden çıkan aşk kıvılcımları gönüllerinin içinde tutuşmuş. Birbirlerine âşık olmuşlar.
Ama ne fayda, kız ağa kızı. Oğlan bir garip çoban. İçine salmış derdini. Dayanamamış,
günlerden bir gün köyün en yaşlı nenesine derdini açmış. Nene, kızın anasına, “Bu sizin
Han çoban yakışıklı bir yiğittir. Senin büyük kızın Saram’a kara sevda olmuş. Kızın da
gönlü var. Etmeyin, eylemeyin, zaten sizin de oğlunuz yok. Bele oğul hardan tapacaksınız.
Kız oğlana, oğlan da kıza lâyık” demiş. Kızın anası neneye cevap vermiş: “Ey(i), hoş
danıştın. Han Çoban, kızım Saram’a layık. Ne var ki, gel gör kızın babası bir ağa... Bunu
işitirse küplere biner, göylere çıkar. Kızı da, beni de, çobanı da temizler.” Nene bunu
dinlememiş ve “Bir atasözü var, ‘El yığılsa dağ oyandar. Yerinden söz bir olsa, zarbı
keman sındırır. El getmiş, töre getmemiş. Ben köyün ileri gelenlerine bu durumu
anlatırım. Ağayı belki yola getiririz. Daha ey olur.” demiş. Neticede bu hal bütün köye
yayılmış. Bir akşam köy halkı toplanmış, ağanın evine gelmiş. Yenilip içildikten sonra,
gelenlerin en yaşlısı söze girmiş. “Eh ağamız, heç sormazsın ki biz bu eve neye geldik?”
Ağa başını kaldırıp karşılık vermiş: “Hoş geldiniz, sefa geldiniz. Komşuya neye geldin
diye sorulmaz.” Yaşlı adam, “Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile senin büyük kızın
Saram’ı Han Çobana istemeye geldik” deyince, ağa ayağa kalkmış ve hiddetle, “Ben,
kızımı kapımdaki garip bir çobana vermem” demiş. Önce bir sessizlik olmuş. Ardından
yaşlı adam konuşmaya başlamış. “Ağam etme, eyleme. Senin zaten dünya yüzünde erkek
evladın yok. Bu dem, tezgâh kime kalacak? Han Çoban iyi huylu, soylu ve merttir. Ancak
kızın ona münasiptir. Hem kızın kara sevda olmuş. Han Çoban da dağlarda, taşlarda
Mecnun gibi dolaşır olmuş.” Ağa bir müddet düşündükten sonra, “Olmaz” demiş. Daha
sonra da “Olsa bile bir şartla olur. Kızımı o çobana nişan ederim, yedi sene birbirlerinin
yüzünü görmeyecekler. Han Çoban yayladan köye inmeyecek. Kızım çobanı, çoban kızımı
görmeyecek” demiş. Bu kesime köylüler razı olup, Saram kıza ve Han çobana haberi
vermişler. Her ikisi de razı olmuş. “Yeter ki sağlık olsun, yedi sene kuş gibi gelir, düş gibi
geçer!” demişler.
Saram kızla Han Çoban böyle durmada olsun, size nerden haber vereyim. Üç bacı
halı dokumaya başlamış. Her sene bir halı dokuyacaklarmış.. Yedi senede yedi halı...
Birbirlerini yedi yıl görmeyen çoban ve kız, bu yıl toyları tutulacak, muratlarına erecekler
diye sevinç içindeymiş. Köyün ileri gelenleri yedi yıl doldu, diyerek ağayla birlikte düğün
gününü kararlaştırmışlar. Kırk gün vade kesilmiş. Koyun kırpımından sonra, millet yaylaya
çıkmadan kiraz ayı (Haziran) diye kesim kesmişler. Saram, yedi yılda dokunduğu yedi
halıyı yıkamak için, Aslanhana Köyü ile Kineyi köyü arasındaki Arpaçayı ve Kars
Suyu’nun kavuştuğu yerde, iki bacısı ve anasıyla halıları dökmüş suya. Başlamışlar
yıkamaya. Bir süre sonra Eleyez dağından bir ince bulut kalkmış, hava dolmuş. Halıların
altısını yıkamışlar. Son halıyı yıkarken, gök gürlemiş, şimşek çakmış. Bir sulu yağmur
başlamış. Yaman gözler görmesin, iki bacı kenarda, Saram suyun içinde... O sırada bir sel
kopmuş. Sel, halıyı götürürken, Saram kız çeyizini kurtarmak için kendini suya atmış... Bir
anda suyun içinde kaybolup gitmiş.. Kenarda seyreden bacıları ve anası feryat figan
eylemiş ama ne çare... Sonunda Saram'ın cesedini sudan çıkarmışlar. Kızını o durumda
gören anası işte bu türküyü yakmış:
Gedin deyin Han Çoban’a
Gelmesin bu el Mugan’a
Gelse batar nahak gana
Apardı seller Saram’ı
Bir uca boylu balamı
Arpaçayı derin olmaz
Akarsular serin olmaz
Saram kimi gelin olmaz
Apardı seller Saram’ı
Bir uca boylu balamı
Arpaçayı aştı taştı
Sel Saramı aldı kaştı
Üç bacının gözü yaşlı
Apardı seller Saram’ı
Bir ucu boylu balamı
Arabalar gelir goşa
Men kurbanam gelem gaşa
Oğlan elin çıktı boşa
Apardı seller Saram’ı
Bir uca boylu balamı
Yedi yıllık nişanlı Saram’ın anası kızını sel götürdükten sonra böyle demiş. Çoban ne
olmuş, dağlarda kuşlarla mı arkadaş olmuş, yoksa o da kendini Arpaçay’ına mı atmış, bilen
yok. Ama Kars’ta ve Arpaçay’da bu türkü herkesin dilinde. Ayrıca Azerbaycan Bakü
Radyosu’nda sık sık çalınıp söylenmekte. Denilene göre tiyatroda bile Saram ile
Arpaçay’ını oynarlarmış. Bu türkünün hikâyesi yukarda belirtilen yerde geçmesine rağmen
henüz sahip olamadık, uzaklardan sesini duymaktayız. Bu türkünün geçtiği yöre ve sekiz
köy, komşumuz Sovyetler Birliği ile ortaklaşa yapılan baraj sularının altında kalacak. Ama
Saram’ın türküsü nice yıllar sürüp gidecektir. Ben, bu türküyü Arpaçay’ın Aslanhana
Köyünden Celal Aydın’dan derledim. Hikâyesini 1972 yılında 77 yaşında ölen Kineyili
İbrahim’den duymuş. Ben çocukken Saram’ın türküsünü duymuştum. Fakat hikâyesini
bilmezdim. Hikâyesi de buymuş. Amaç, Saram gibi türkülü kısa hikâyelerimizi derlemek,
toplamak, kendi kültürümüzü ve kendimizi tanımaktır.
Türkü: